Geçtiğimiz hafta televizyonlarda sabahtan akşama kadar Obama'yı ve başkanlık yemin törenini izledik. Obama'nın başkanlığının tüm dünya için büyük umutlar taşıdığını iddia edenler var, umarız ki öyle olur. Bizim konumuzla ilgili olarak Obama başkanlık yemini sırasında beklenmedik ve gerçekten umut verici şeyler de söyledi. Bunlardan biri : " Bilimi hak ettiği yere tekrar getireceğiz..." Bu deyişi çeşitli kesimlerde büyük yankılar buldu; uzun süredir bütçe kesintisi yaşayan bilim yatırımlarından, çevreci oluşumlara kadar bu çıkışın ne anlama geldiği ve gerçekçi olup olmadığını konuşuluyor.

Konuyla ilgili Scienceblogs.com ve SEED dergisi bir kamuoyu yoklaması başlattı ve ""i sorgulamaya açtı. Scienceblogs yazarlarının yanında diğer bilimadamlarının da görüşlerini belirttiği projede birçok ilgi çekici fikir bulunuyor. İncelemek için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz :

The Rightful Place Project - ScienceBlogs

Bunun yanında NewYork Times'da Pazartesi günü yayınlanan "Elevating Science, Elevating Democracy" yazısı ile Dennis Overbye bilimin anlamını ve modern toplumumuzdaki işlevlerine değiniyor. Bilimin paylaşımcı ve yeniliklere açık olmasının demokrasi süreçlerine katkı sağladığını savunuyor. Makaleyi okumak için aşağıdaki bağlantıdan yararlanabilirsiniz

Elevating Science, Elevating Democracy (NewYork Times)GönderenArif28 Ocak 2009 Çarşamba
Çocukluğumuzda hep şaşırmışızdır, bardaktaki su renksizken denizler, okyanuslar neden mavi veya yeşil renktedir diye. Olsa olsa gökyüzünün rengini yansıtıyorlardır diye bir çözüm bulup kendimizi rahatlatıyorduk, peki hava bulutlu olduğunda denizin rengini nasıl açıklayabiliriz? Tabiki olay bu kadar basit değil, altında harika bir fizik yatıyor. Suya asıl rengini veren, su moleküllerinin belirli dalga boylarında ışığı absorb etmesi ve ağır su moleküllerinin titreşim modlarının farklılıkları. Suyun kimyasal bileşenleri de optik özelliğini oldukça etkiliyor. Backreacktion blogunda konuyla ilgili harika bir yazı yayınlandı. Konuyu oldukça anlaşılır ve bilimsel verilerle açıklayan yazıyı okumak için aşağıdaki bağlantıdan yararlanabilirsiniz :

Water is blue..because water is blue - BackreacktionGönderenArif31 Ocak 2009 Cumartesi
Küçük bir oyun oynayalım. Oyunda 3 tane kapı var ve bunların sadece birisinin arkasında araba, diğer ikisinde ise keçi var. Amacımız arabayı kazanmak. Kapıların ardında ne olduğunu bilen sunucu bizden bir kapı seçmemizi istiyor. Biz kapıyı seçtikten sonra bizim kapımız açılmadan, geriye kalan iki kapıdan birini açıyor ve arkasından keçi çıkıyor. Bu durumda seçtiğiniz kapı ile mi devam edersiniz yoksa kapınızı değiştirir misiniz?

İlk bakışta hemen cevap olarak "kapımı değiştirmem çünkü diğer kapıdan keçi çıktığına göre ilk başta 1/3 olan şansım artık 1/2'ye çıktı" diyebilirsiniz ama biraz daha düşünmenizi tavsiye ederim.

Bu problem ünlü olarak biliniyor ve gerçeğe uygun bir paradoks (veridical paradox) özelliği taşıyor. Yani doğru bir çözümü olduğu halde sezgilerimizle uyuşmuyor.

Cosmic Variance blogundan kozmolog Sean Carrol, Overcoming Bias blogundan filozof Robin Hanson ile bir tartışmasında geçen soruyu okuyucularla paylaşıyor : "Evren hakkında öğrendiğimiz en şaşırtıcı şey nedir?" Sean Carrol soruya evrenin kuantum doğası olarak cevap veriyor, Robin Hanson ise evrenin büyüklüğü hakkında edindiğimiz bilgiler diyor. Yorumlar kısmında bir çok ilginç "şaşırtıcı gerçekler var". İncelemeye değer..

Kendi fikrimi söylemem gerekirse günümüzde evrenin başlangıcına dair bilimsel öngörülerde bulunabiliyor olmamız en şaşırtıcı şeylerin başında geliyor. İnsanlık tarihinin binlerce yılında söylenegelmiş birbirinden süslü ve abartılı mitleri kenara koyup, herkesin üzerinde anlaşabileceği, objektif bir öngörü ve bunun için oluşturulmuş metodlar bütünü insanlığın en şaşırtıcı başalarından biri olmaya aday...

Tartışmanın Cosmic Variance'daki bölümüne erişmek için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz :

Big Suprises - Cosmic Variance

Overcoming Bias'daki tarışma için ise aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz :

Our biggest suprise - Overcoming Bias

2009 Yılı bilim adına önemli bir yıl: Galileo'nun teleskobunu ilk kez gökyüzüne çevirmesinin 400. yılı (Dünya Astronomi Yılı), Darwin'in Türlerin Kökeni kitabını yayınlayışının ise 150. yılı. Fakat bununla bitmiyor. Geçen günler yeni izlemeye başladığım ve neden bu kadar geç kaldığıma sürekli söylendiğim Numb3rs dizisinin bir bölümünde bir matematik probleminden bahsediyorlardı. Hem de milyon dolarlık bir problem : Reimann Hipotezi. Peki bunun 2009 ile ilgisi nedir? 2009 bu problemin ortaya atılışının 150. yılı fakat hala bir çözüm getirebilmiş olan yok...

Reimann Hipotezi asal sayıların dağılımıyla ilgili bir teorem. Asal sayılar bildiğiniz gibi sadece kendisi ve bir ile bölünen, başka bir sayı ile bölünemeyen temel sayılardan oluşur : "2,3,5,7,11,..." diye devam ediyor. Asal sayılar matematikte en ilgi gören sayılar olmuştur çünkü her yerde bir şablon, model görmeye alışık olan matematikçiler asal sayılarda buna yaklaşamıyorlar bile. Sayıların dağılımının bir kurala bağlı olmadan sonsuza kadar sürdüğü biliniyor(Bknz: Öklid Teoeremi)

Gauss ve Riemann ise probleme farklı bir bakış açısı getirip herhangi bir aralıkta kaç tane asal sayı bulunduğunun belirli bir şablonu olup olmadığını sordular ve ortaya dalga mekaniğinde rastladığımız harmoniklere benzer sayı harmonikleri ortaya çıktı. Riemanann Teorisinde :

Bilindiği gibi asal sayılar düzenli bir dağılıma sahip değiller. Alman matematikçi G.F.B. Riemann (1826 - 1866) asal sayıların dağılımlarının Riemann-Zeta adını verdiği bir fonksiyon ile çok yakından ilişkili olduğunu gözlemledi. Söz konusu olan fonksiyon şöyle: